Monday, February 14, 2011

Cogito-Aşk


Bazı dergiler, kitaplar vardır ki, tekrar tekrar okunur. İşte bunlardan bir tanesi, Cogito’nun Aşk özel sayısı.  IV Baskı. Sayı 4, Bahar 1995. 49 Yazar, 339 sayfa. Derginin tarihine baktığımda, ne kadar çok zaman geçtiğini tekrar farkettim. Özellikle, Cogito’nun “Aşk” özel sayısını aldım çünkü yazarların bu konuda yaptıkları araştırmaları, gözlemleri, yorumları okumak istedim.  Geçmişte, gönüllü olarak bir dergide, haber koordinatörüğü yaptığım için, elimde olmadan derginin içerik yönetimi ve akışını da gözlemleme ihtiyacı hissediyorum; Derginin içeriği ve akışı, sayfa düzeni, görselliği, okuyucuyu yormadan nefes alarak okumasını, düşünmesini sağlıyor.

Bu özel sayıda; Enis Batur, Nermi Uygur, Sevin Okyay, Selim İleri, Yıldırım Türker, M. Mukadder Yakupoğlu, Tomris Uyar, İskender Pala, Kanuni Sultan Süleyman, Stendhal, Paul Eluard, Niklas Luhmann, Ksemendra, Georg Simmel, Kierkegaard, A. Rony, George Sand ve Musset ve daha nice değerli yazarlar, farklı açılardan, farklı disiplinlerle, örneklemelerle aşkı inceliyor. Yazarların tümünü görmek için; http://www.ykykultur.com.tr/dergi/?id=120 ziyaret edebilirsiniz.

Dergiden kısa kısa alıntılar:

Enis Batur’dan "Aşk Üzerine Marazi Bir Deneme Daha"

“Aragon’un ünlü sözü “Mutlu Aşk Yoktur”, bütün ünlü sözlerin yazgısını tekrarlar: Bu düşünce, daha çok yanlış anlaşılmıştır.

Aragon, hiçbir aşkın mutluluk getirmediğini, getiremeyeceğini mi ifade etmeye çalışmıştı? Şairler böyledir, şiirler haydi haydi böyle: Ayrıca bir şey söylemezler: Bu’durlar, bu kadar’dırlar. Onun için de tek bir doğru yorumdan söz etmek boşuna çaba olur; herkesin ufkuna ve derinliğine göre bir yorum, birden fazla yorum olasılığı yaratır bu türden altın sözler.

Aragon’un yaklaşımını, Aşk ve Batı başlıklı bir incelemenin de yazarı olan kültür tarihçisi Rougemont’un kurduğu kilit cümleyle bağlamak istiyorum: “Mutlu Aşk’ın yazılı tarihi yoktur.”

Gerçekten de,  Batı uygarlığında, Doğu’da da, mutsuz aşkların tarihinin yazılmış olduğu göze çarpıyor. Leyla ve Mecnun, Kerem ile Aslı, Tahir ve Zühre, Hüsrev ile Şirin, Romeo ve Juliet, Heloise ve Abelardus, Portekizli Rahibe ve sevdiği adam, bütün Tristan ve Isolde versiyonları, Carmen ve Don Jose, sonsuz bir listeye yönelmek güç değil mutsuz çiftler konusunda, işlenen aşkın siyah tablosunu çıkarır karşımıza. Beatrice’nin Dante’sinden “Makber” in şairine, Nerval’ın “Sylvie” sinden Halid Ziya’ya değişmez bu gerçeklik: Klasikler, Romantikler, Simgeciler, Gerçeküstücüler, Modernler, Post-Modernler Aşk’ın çehresini değiştirirler de natura’sına dokunamazlar pek.”

Çağın Aşk’a yüklediği çehre büsbütün değişmiş değil elbette: Aşk onu doğuran nedensiz heyecana (Sartre bile “büyü” saymıştır heyecanı), onu yoğuran tutku gizilgücüne bağlı bir değişmezlik içerir bir yandan. Koşulların, toplumsal bağlamının, ideolojik örgünün değişmesiyle değişmeyen bir mayası olduğu bellidir. “Mutsuz aşkın tarihi” nin yazılmasında kesintiye rastlanmaması bundandır.” (Sayfa 7- 8)


Artun Ünsal’dan “Aşk’a Dair”

“Aşk bence düdüklü şekerdir-şimdilerde pek satılmıyor ya-bulununcaya kadar binbir türlü çaba-üzerinde son kullanım tarihi de yazmaz, şeker yenir ve düdük ötmez olur çünkü şeker düdükten yapılmıştır. Abartıyor muyum yoksa? Sanmam her şey tükenir aşk da. Masallardaki gibi, bir varmış, bir yokmuş, dere tepe gidilesi. Masalla aşk birbirine karışır, bir aşk varmış, bir aşk yokmuş. Aşk da bir yoldur. Ne yazık, yaşam biter, yol bitmez. Aşklar başlar, bir gün biter, ama aşk sürer. Çünkü yaşam aşktır.” (sayfa 24)


İbn Hazm’dan “Aşk’ın Halleri”

Aşk’ın Mahiyeti

“Çok sevgili dostum, aşk göz açtırmayan bir derttir. Bu derdin ilacı acısıyla oranlı olmalıdır. Bu öyle bir hastalıktır ki, hasta zevk alır. Öyle bir acıdır ki, dert sahibi arzu eder. Bu derde uğrarsa artık, iyileşmek istemez. Acı çeken ise, bu acıdan kurtulmayı dilemez. Aşk insana, vaktiyle iğrendiği şeyleri süslü püslü gösterir. Kendisine zor gibi gözüken şeyleri kolay gösterir. Doğuştan olan huyları ve doğal eğilimleri değiştirecek kadar ileri gider” (sayfa 120)

Aşk=f (Karanlık) , Cem Akaş

“Aşk, insanların genel anlamda büyümesini, derinleşmesini sağlıyor, homojen bir duyuşsuzlukla şu uzay-zaman aralığında Can’a varlığını hissettirmiyor: değerli. Gelişen kişilerin karanlıkları da gelişiyor, değişiyor: paylaşılacak, saklanacak yeni şeyler çıkıyor ortaya hep, kişinin karanlığını yok etmesi sanıldığından da zor: İyi bir şey bu her aşk, keşfetme ve öğrenme heyecanını yaşatabildiği ölçüde ve sürece yaşıyor.” (sayfa 70)

5 comments:

Shiri said...

Çok iyi ya ben bayılırım bu yayının dergilerine!

Hande Yesilbas said...

Handecim,beğenmene-bayılmana:) sevindim. Birlikte de okuruz. İlgin için teşekkür ederim.

Anonymous said...

Cogito'nun Aşk sayısını çok uzun zaman önce okumuştum. Ne yazık ki ve ne mutlu ki her birimiz hayatımızda en az bir kere bu imkansız gündüz rüyasını görüyoruz. Yalnız olmadığımızı, delirmediğimizi ve herkes gibi yaşamaya devam ettiğimizi gösteren güzel sözler...

Hande Yesilbas said...

Cogito'nun Aşk sayısını okuyan bir kişinin yorum yapması, benim için çok özel...teşekkür ederim

Hande Yesilbas said...

Ruh zehirlenmelerine karşı arada sırada tılsımların peşine düşmek lazım.